Katılımcı Dönüşüm: Karbon Nötr Kentlerin Toplumsal Anahtarı

Karbon nötr kentlere geçiş, yalnızca çevresel değil; aynı zamanda sosyal ve ekonomik bir dönüşüm sürecidir. Bu dönüşümün başarılı olabilmesi için, toplumun tüm kesimlerinin sürece aktif olarak katılması gerekir.

Toplumsal sahiplenme, yalnızca teknik hedeflerin değil; aynı zamanda adil, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir geleceğin inşasında da belirleyici rol oynar.

Katılımcı Dönüşüm Nedir ve Neden Gereklidir?

Katılımcı dönüşüm, toplumun farklı kesimlerinin karar alma ve uygulama süreçlerine dahil edilmesini ifade eder. Bu sürecin merkezinde güçlü bir toplumsal katılım yer alır.

Creighton’un (2005) tanımıyla toplumsal katılım, vatandaşların ihtiyaçlarını, ilgilerini ve değerlerini devletin karar alma mekanizmalarına dahil eden süreçler bütünüdür. Bu yaklaşım yalnızca daha adil bir dönüşüm sağlamakla kalmaz, değişim sürecinin başarı şansını da artırır.

Katılımcı dönüşüm sayesinde:

  • Toplumsal farkındalık ve bilinç artar,
  • Politikaların benimsenmesi ve uygulanması kolaylaşır,
  • Yerel ihtiyaçlara göre çözüm üretme kapasitesi gelişir,
  • Ekonomik katkılar ve yeni iş fırsatları yaratılır.

Türkiye’de Katılımcı Yaklaşımların Gelişimi

1980’li yıllardan itibaren küresel ölçekte yaşanan ekonomik ve sosyal değişimler, toplumsal katılımı öne çıkardı. Türkiye de bu dönüşümden etkilendi. Özellikle:

  • 1996 Habitat II Konferansı ve ardından gelen Yeni Gündem 21 süreci,
  • 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve 5393 sayılı Belediye Kanunu,
    katılımcı yönetimin yasal ve kurumsal altyapısını oluşturmaya başladı.

Kent konseyleri, ihtisas komisyonları ve stratejik planlama süreçlerine halkın katılımı teşvik edildi.

Katılım Merdiveni: Katılım Var Ama Ne Kadar Gerçek?

Katılım süreçlerinin niteliğini değerlendirmek açısından Sherry Arnstein’ın 1969 yılında geliştirdiği “Katılım Merdiveni” yaklaşımı oldukça yol göstericidir. Sekiz basamaktan oluşan bu model, yalnızca katılımın var olup olmadığını değil, hangi düzeyde ve ne kadar etkili olduğunu da sorgular.

Merdivenin ilk iki basamağı — manipülasyon ve terapi — katılımın sadece bir illüzyon olduğu, halkın pasifleştirilerek yönlendirildiği durumlardır.
Bilgilendirme, danışma ve yatıştırma düzeyleri ise halkın sınırlı biçimde sürece dahil edildiği, karar alma yetkisinin hâlâ yöneticilerde olduğu sembolik katılım basamaklarıdır.

Gerçek katılım ise ortaklık ile başlar. Bu düzeyde halk ve karar vericiler eşit biçimde iş birliği yapar.
Yetki devri ile yurttaşlar, belirli karar mekanizmalarında doğrudan söz sahibi olur.
Merdivenin en üst basamağı olan yurttaş kontrolü, halkın karar alma süreçlerini tamamen yönlendirdiği ve kontrol ettiği düzeyi temsil eder.

Bu model, demokratik yönetişimde katılımın yalnızca bir “varlık” değil, aynı zamanda bir kalite meselesi olduğunu açık biçimde ortaya koyar.

Etkin Katılım Süreci Nasıl Tasarlanmalı?

Katılım süreçleri, yalnızca bir prosedür değil; dönüşümün itici gücü olmalıdır. Etkili bir süreç için:

  • Amaçlar net biçimde tanımlanmalı,
  • Hedef kitleler ve paydaşlar doğru belirlenmeli,
  • Etki düzeyleri şeffaf şekilde ortaya konmalı,
  • Süreç boyunca iletişim ve geri bildirim mekanizmaları işletilmelidir.

Kentlerden İlham Veren Uygulamalar

İngiltere – Bristol Energy Networks:
Mahalle toplantıları, bilgilendirme stantları ve anketlerle halkın enerji projelerine katkısı sağlanıyor.

Hollanda – Amsterdam İklim Konseyleri:
Vatandaşlar ve yerel yönetim temsilcileri, karbon nötr projeleri birlikte tasarlıyor. Bu yapı halkın fikirlerinin karar süreçlerine doğrudan entegre edilmesini sağlıyor.

Sonuç: Katılım Olmadan Dönüşüm Olmaz

Karbon nötr bir geleceği inşa etmek istiyorsak, bu süreci yalnızca teknik çözümlerle değil; katılımcılıkla, şeffaflıkla ve toplumsal sahiplenmeyle yürütmeliyiz.

Katılım bir yöntem değil, sürdürülebilirliğin ön koşuludur.

Yazar: .